Joon-hee’nin kalbi, Yeon-joon’un yokluğuyla paramparça olmuştu. Sevdiği adamın anısına tutunarak yaşıyor, onu geri getirmenin bir yolunu arıyordu. Kaderin bir oyunu gibi, Joon-hee’ye geçmişe dönme şansı verildi. 1998’e döndüğünde, kendini Min-ju adında bir gencin bedeninde buldu.
Min-ju’nun hayatı, Joon-hee’nin bildiğinden çok farklıydı. Bu yeni gerçeklik, Joon-hee’nin kimlik algısını altüst etti. Kendini kim olarak tanımlayacağına dair sorularla boğuşmaya başladı. Joon-hee miydi, Min-ju mu? Yoksa ikisinin bir karışımı mı?
Bu karmaşık kimlik arayışı, Joon-hee’nin Si-heon ile olan ilişkisini de etkiledi. Si-heon’da Yeon-joon’u görmenin yarattığı duygusal karmaşa, Joon-hee’yi ne yapacağını bilemez hale getirdi. Geçmişe duyduğu özlemle, Min-ju’nun geleceği arasında sıkışıp kalmıştı.
Joon-hee, Min-ju’nun bedeninde yaşarken, sadece geçmişin acısıyla yüzleşmek zorunda değildi. Aynı zamanda In-gyu’nun ona olan sevgisini de kabullenmek zorundaydı. In-gyu’nun duygularına nasıl karşılık vereceğini bilemeyen Joon-hee, sevgi ve kimlik arayışında kaybolmuş gibiydi.