Ian’ın dünyası, görsel yalanlar üzerine kurulmuştu. Bakışlarını ustalıkla kullanarak, insanların algılarını manipüle edebiliyor, gerçekliği istediği gibi değiştirebiliyordu. Bu yetenek, kenar mahallelerin karanlığında ona bir hayatta kalma şansı sunmuştu. Küçük çaplı dolandırıcılıklarla geçimini sağlarken, Ian’ın yeteneği bir gün beklenmedik bir şekilde ortaya çıktı. Bu sıra dışı güç, onu karanlığın içinden kurtarıp, ışığa doğru çekebilecek miydi? Yoksa Ian, kendi yarattığı görsel yalanlar dünyasında kaybolup gidecek miydi? Ian’ın kaderi, onu keşfeden iki karşıt güce bağlıydı. Bir yanda Ian’ın yeteneğini iyilik için kullanmak isteyen gizemli bir adam, diğer yanda ise onu kendi çıkarları için kullanmak isteyen karanlık bir organizasyon vardı. Ian, bu iki güç arasında seçim yapmak zorundaydı. Ya özgürlüğünden vazgeçip karanlığa teslim olacak, ya da görsel yalanlar dünyasını aydınlığa kavuşturacaktı.