
Leila, hayatında her şeyin bir başlangıcı ve sonu olduğuna inanan bir kadındır. Geçici ilişkileri, kendi duygusal yaralarını sarma çabası ve anlık hazlar peşinde koşma yöntemi olarak görmektedir. İlişkilerinin derinliklerine inmeye asla niyeti yoktur ve bu durum onu koruduğunu düşündüğü bir sığınak oluşturmaktadır. Ancak bir akşam, renkli ve kalabalık bir partide David ile karşılaştığında bu görüşü sarsılmaya başlar. David’in bakışları, Leila’nın daha önce hiç deneyimlemediği bir şeyler vaat etmektedir; ruhsal bir derinlik arayan bir adam vardır karşısında. Aynı zamanda, Leila’nın hayatında gizlice sürdürdüğü başka bir ilişki olduğu halde, David’in bakışları onu adeta esir alır. Göz göze geldikleri an, her şeyin değişeceğinin habercisidir. Bu, yalnızca fiziksel bir çekim değil, derin bir ruhsal bağın başlangıcıdır. Leila ve David’in ilişkisi, sıradan bir aşk hikayesi olmaktan çok daha fazlasıdır; iki yalnız ruhun karşılıklı arayışıdır. Zamanla, Leila kendine dair hislerin yoğunlaştığını fark eder. Bu, hem korkutucu hem de büyüleyici bir keşif sürecidir ve onu kendi içsel dünyasında yeni bir yolculuğa sürükler.