Dr. Carver’ın klinik ışıkları, kusursuzluğa aç kadınların gözlerini kamaştırıyordu. Her biri, aynada gördükleri kusurlardan kurtulmak ve hayalini kurdukları mükemmel görünüme kavuşmak için buradaydı. Doktorun cazip teklifi, bir mucize gibiydi: Kusursuz bir cilt, kusursuz bir yüz, kusursuz bir benlik… Hiç tereddüt etmeden, en iyi versiyonları olma umuduyla doktorun kapısını çaldılar.
Ancak, bu parlak aldatmacanın arkasında karanlık bir sır yatıyordu. Dr. Carver, şeytani bir plastik cerrahın maskesini takmıştı. Kusursuzluk vaadi, onun şeytani planının sadece bir parçasıydı. Gerçek bedel, ameliyat masasında ödeniyordu: Ruhun parçalanması, bedenin sakatlanması ve geri dönüşü olmayan bir değişime sürüklenmek.
Ameliyat sonrası ilk bakışta, mucize gerçekleşmiş gibi görünüyordu. Kusurlar kaybolmuş, pürüzsüz bir cilt ve kusursuz hatlar ortaya çıkmıştı. Fakat bu sahte güzelliğin altında, karanlık bir gölge büyümeye başlamıştı. Ruhun yaraları, bedenin kusurlarından daha derin ve daha acıtıcıydı.
Dr. Carver’ın kurbanları, mükemmellik peşinde koşarken, aslında ne kadar tehlikeli bir yola girdiklerini anladılar. Kusursuzluğun bedeli, ruhlarını ve bedenlerini satmaktı. Artık geri dönüş yoktu, sadece pişmanlık ve karanlıkla yüzleşmek vardı.