Eflatun, daha küçücük bir çocukken, güneşin ılıklığını, gökyüzünün maviliğini ve sevdiklerinin yüzlerinin sıcaklığını sonsuza kadar kaybetmişti. Karanlığın soğuk nefesi onu sarmıştı. Fakat Eflatun pes etmedi. Babasının sevgi dolu rehberliğinde, sessizliğin fısıltılarını dinlemeyi öğrendi. Gölgelere kulak verdi, yankılardan anlam çıkardı. Eflatun, bastonuyla karanlığı yoklarken, gölgede filizlenen bir mucize gibiydi.
Yıllar sonra Eflatun, babasından kalan saat tamirhanesinde sessizliğin dilini konuşuyordu. Her tık tak sesinde bir hikaye, her gölgede bir duygu saklıydı. Eflatun, sadece saatleri değil, kalpleri de tamir ediyordu. Tam da her şeyin sakin ve huzurlu aktığı bir gün, yağmurlu bir sokakta şemsiyesini paylaştığı bir adamla tanıştı. Adamın sesi, Eflatun’un ruhuna dokunan bir melodi gibiydi. O an, Eflatun’un karanlığı aydınlandı, sessizliğin fısıltıları bir şarkıya dönüştü.